İnsan Hakları، Konsept ve Uygulama

İnsan hakları kavramı nedir? Zorbalığın, baskının ve otoriterliğin yokluğu mu, yoksa ayrımcılığın yokluğu ve temel ihtiyaçların sağlanması mı, ifade ve düşünce özgürlüğünün güçlendirilmesi mi, seyahat etme, taşınma ve konaklama hakkı mı, sağlık tesislerine erişme hakkı mı? Bu terim, politika, ekonomi, hukuk dünyasından, ticaret ve sağlığı dünyasına kadar uzanır.

   İnsan hakları kavramı, insan davranışının bir modelini tanımlayan ahlaki ilkeler ve sosyal standartlardır; genel olarak, her bir insanın özgür ve özgün temel hakların bir dizi olarak anlaşılır; bu haklar kimliğine, varoluş yeri, diline, dinine, kökenine veya başka bir konumuna bakılmaksızın herkesin hakkına sahiptir. 

   Benim görüşüm, insan ailesinin inandırıcı onurunun ve eşit haklarının tanınması dünyadaki özgürlük, adalet ve barışın temel merkezidir. 

İnsan Hakları Fikrinin Gelişimi

    Yüzyıllar boyunca temel insan haklarını korumak için çalışılmıştır. Ancak bu çabalar, insan haklarının sınırlı bir biçimde ifade edilmesine yönelmiştir. Yirminci yüzyılın başında çok sayıda uluslararası organizasyon kuruldu ve 1919’da dünya çapında temel hakları tanımaya çalışan Uluslararası çalışma örgütü kuruldu.

   Modern insan hakları kavramları II. Dünya Savaşı (1939-1945) sonrasında ortaya çıktı. Savaştan sonra, Birleşmiş Milletler tarafından kurulmuştur. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Kanunu, dünyanın ilk insan hakları belgelerinden biri haline geldi. 10 Aralık 1948’de Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, sivil, siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel ve bireysel özgürlüklerin temel ilkelerini onaylıyor. O zamandan beri diğer antlaşmalar, tutukluların davranışları, mültecilerin durumları, kadın hakları ve çocuk hakları gibi farklı konuları ortaya çıktı.

    Diğer tarafta, Batı modernizasyonu, küreselleşme aracılığıyla bu kavramı egemenliğini korumaya çalışıyor. Bu kavrama Birleşmiş Milletler ve sözleşmeleri yoluyla yayılabileceğini ve dünya çapında uygulanabileceğini iddia ediyor. 

   Aynı Birleşmiş Milletler Organizasyonu, yükümlülüklerini yerine getirmekte zorlanıyor. Bu Birleşmiş Milletler bizzat kendi çifte standartla çalıştıkları ortaya çıktı. Güçlülerin ve güçlerinin kanunları, yeryüzündeki zayıfların bedelini öder. Çünkü dünyayı yöneten sadece beş büyük devlet vardır.

    Dolayısıyla soru şu: Uluslararası hukuk ve insan hakları örgütleri bu yasaları tüm dünyada uygulama hakkına sahip mi? Yoksa her ulusun ve halkın göz önünde bulundurması gereken kültürel, etnik ve sosyal özellikler var mı? Birleşmiş Milletler neden 15 Mart’ı İslam’a karşı uluslararası bir destek günü olarak ilan etmiyor? İslam’a, Müslümanlara ve kutsal inançları yönelik şiddetli saldırılar ne hakkında? Neden sadece Anti-Semitizm yasalar var?

    İslâm’ın insanı onurlandırdığını hatırlamamıza gerekmez, çünkü Allah insan en iyi takvimde yarattığı. İslâm’da ahlaki hedefler, insanlara sosyal, ekonomik ya da güzellikteki değerler olarak gösterilen değerlerdir ve “genel amaçları” olarak bilinir: dinin, ruhun, aklın, yavrunu ve paranın korunması. 

   İslam’da en bilinen insan hakları özgürlük, adalet, övgü, merhamet, koruma, saldırganlık, işbirliği, fakirlerin ve yoksulların korunması, adaletin savunulması. İslam görüşünün merkezinde merhameti ve iyiliği kavramını buluruz. İnsan hakları, ne liberal özgürlük, ne de marksist sınıfla sınırlıdır.

Bireysel ve Toplumsal İnsan Hakları

   Felsefe düzeyinde insan hakları kavramının tartışılması, insanın evrende oynadığı rolü ve kendisiyle ve başkalarıyla olan ilişkisini çok açık bir şekilde algılamasıyla ilgilidir.

    Doğu uygarlıklarının hakların toplumsal yüzüne daha fazla önem veren ve odaklandığı biliniyorken, Batı modern zamanlarda bireysel haklara odaklanıyor. Bu kavramın Batı ülkeler arasında uygulanmasında önemli bir farklılık olduğunu belirtmek faydalıdır.

    Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada arasındaki bu anlayış farklılıkları, ikisi de modernleşen iki devlet olmasına rağmen. Bu iki ülkenin özgürlük, demokrasi ve insan hakları kavramları arasındaki hızlı bir karşılaştırma, insan haklarının kavramını daha derin bir şekilde anlamasını gerektirir. ABD Anayasa Hakları, filozof (Lock) düşüncesinde “doğal hak” kavramından başlıyor, Kanada ve Avrupa’da filozoflar (Kant) ve (Rousseau) düşüncesinde “sosyal sözleşme” kavrama üzerine bir araya geliyor. Bu nedenle, Amerika’da kutlanan ve gurur duyulan yaygın sloganın “hayat, özgürlük ve mutluluk peşinde koşmak” olduğu, “Barış, düzen ve iyi hükümet” Kanadalı versiyonunun ardından olduğu şaşırtıcı değil. Bu iki cümle arasındaki büyük fark, birincisinin bireysel aktivitenin, ikincisinin toplumsal yöneliminin etrafında olduğunu göstermektedir.

  Onun için Amerikalılar ve Kanadalılar arasındaki pratik tutum farklılıkları şaşırmamalıyız. Psikolojik durum araştırmasında, insanlara önerilen bazı yasalar hakkında duygular soruldu: şehir merkezine araçların girmesini engellemek, evden eve giden satıcılar malları sergilemelerini engellemeyi veya sivillere ateşli silah sahipliği yasaklamak gibi, ilk soruya katılanların yüzde 42’si Kanada, yüzde 25’i ABD, ikinci soru yüzde 53’i 39’a karşı ve son olarak üçüncü soruya karşı yüzde 72’si 36’ya karşı. 

Sonuç

    Arap devrimlerinin ardından meydana gelen ve bugün Filistin’de meydana gelen önemli olaylar, dünya düzeninin değer sisteminin çöküşünün başlangıcını ve yıkılışını gösterdi. Öldürülmeler, tecavüzler, tutuklamalar, şehirleri ve köyleri her saat bombalı mermiler, kimyasal silahlar ve diğer uluslararası saldırılar gibi, barış, demokrasi ve insan hakları savunucuları hiç şey yapmadı. Hak ve yalan, iyilik ve kötülüğü, güzel ve çirkin bu kavramları karıştırdı!

    Aynı zamanda, insan hakları sloganı, gerçekte göz ardı edilemeyecek bir dünya çapında yaygınlaşmıştır. Ancak görmezden gelmek, onun tüm kültürel özellikleri ve görsel altyapıları gibi kabul edilmesi anlamına gelmez. 

    Kısaca, Sayın cumhurbaşkanının Recep Tayyip Erdoğan dediği gibi, “Dünyanın beş ülkeden daha büyük olduğu için, sadece beş ülkenin dünyanın kaderini etkileyecek konularda karar vermesi ahlaki ya da adil değildir. Birleşmiş Milletler’in, kıtaları, inançları, kültürleri, küresel barış ve adalet için daha adil bir şekilde temsil edebilmesi için yapısını reformlamaya ihtiyacı var.”

اترك تعليقاً

لن يتم نشر عنوان بريدك الإلكتروني. الحقول الإلزامية مشار إليها بـ *